Mayıs 04, 2010

Afferim bana.

Eveet. Sonunda neyaptım? Bu geçen vakit yazdığım yazıda bir saat sorunum vardı. (bkz:bir önceki yazı) O sorunu büyük bir ustalıkla olmasa da, gayet acemice gayet şansa çözdüm. Şu blog ayarları nelermiş derken,bu blog ayarlarını buldum. ... Bitti mi? Evet, sanırım.
İşte böyle sonuçta buldum onu ve artık saatim Pasifik saatine ayarlı değil. Yurdum İstanbul saati.

Mayıs 03, 2010

8.24 ?

Yazdığım şeyi gönderdikten hemen sonra ne dikkatimi çekti bak. Bu blogun saati bi garip. Farklı oluyor ki değişik oluyor. Yazıyı gönderdiğim saati 8.24 olarak belirtmiş. Niye ki? Benim bu yazıyı 8.24 te yazmam olanaksız. O saatte okulda fizik sınavıma hazırlanmaya çabalıyordum. Nitekim sınavda bir soru bile yapamadım. Bir soru ya.. İnsanın içine oturmuyor değil ufaktan da olsa. Hani alıştım artık tamam da. Yine de içi cızlıyor insanın bi küçük.
Neyse nitekim neden bu blogun saati farklı? Az buz da değil ki aradaki saat farkı.
( Saat : 18.44 )

madem çok günah, oyunu sen bozuyosun.

İnsanı haydi eller havaya'ya sürükleyen bir teması var sanki bu şarkıların. Sadece o yüzden yazılmış, bestelenmiş, söylenmiş gibi. Duyduğumda illaki bir dans etme, bir yerimde duramama durumu, hadi olmadı oturduğum yerden eşlik etme durumu geliveriyor. Enerji doluveriyor insan-güne hazırsın, asla durmak yok, hızını kesme sakın gücün dorukta lallala en tatlı sabahlar çokokremle başlaar çokokrem-. Gerek binlerce dansöz olsun, gerek şeytan desin, gerekse bulamasın ayrılığa yalanı. Her yerde her anda coşup eğlendirebiliyor. En azından beni. Ama yok, ben herkesin içinde bu potansiyelin bulunduğuna inanıyorum. Sadece ortaya çıkarmak istemiyorlar nedense. Aklım almıyor halbuki. Ne güzel fırsatını buldun, eğlen. Başka ne diye geldik hayata sanki?

Demeden geçmeyeyim, 14 mayıs'ta konseri varmış Marmara Üniversitesi'nde. Saat 9.15'te.
74 liradan 30 liraya fiyatları uzanıyor gidiyor..

Nisan 30, 2010

zira ne ki?

Ne diyorum.. Şöyle sınavların olmadığı, ders çalışma gibi lüzumsuz faaliyetlerin gerçekleştirilmediği, tek yapılan zihin aktivitesinin tabu oynarken 'demek' ve 'söylemek' kelimelerinin kullanılmaması adına 'kelimesini sarf etmek' gibi saçma kalıplara başvurmak olduğu bir yerde bulunsak-yaz tatili de diyebiliriz ona evet. Ama tek bir farkla; bütün bunların gerçekleştirildiği bu yer okul olacak. Okul kapanmasın, ama okulun barındırdığı göz bozucu, beyin yorucu şeyler olmasın. Çok da basit hani istediğim. İnanırsak olur sanki.
Okul güzel şey. Okuyamazken eğlenmekle kalmayıp, eğlenirken öğrenemiyosun. Tek başına değil de sınıfça, bir bütün olarak öğrenememenin 'lezzeti', hoca suratına bakıp 'anlatabıldım mı?' derken, senin içinden ona büyük bir rahatlıkla 'hayır' diyebilmenin keyfi. Çok iyi be.
Sınıfta arkamda oturan güzel yurdum insanı, bugün matematik sınavında boş kalan zamanında okulun kalan günlerini saymış. E kızın zamanı artmış, napsın? Tüm soruları gözden geçirmiş, aramış, taramış, düşündüklerini en iyi şekilde ifade etmeye çalışmış, kırk beş dakikayı dolduramamış. Neyse, şu an söylediği sayıyı hatırlamıyorum ama yaklaşık otuz gün mü ne kaldı işte. Baya az. Düşünün de bakın.

Diyeceğim, sınavlar kırk beş dakika gibi uzun bi zaman diliminde olmasın. Zira insanın canı sıkılıyor.